Mekânsal Hafıza ve İstanbul: Kent ve Restorasyon Üzerine Düşünceler.

Stok Kodu:
9789757641827
Boyut:
16.5x24 cm
Sayfa Sayısı:
383
Basım Yeri:
İstanbul
Basım Tarihi:
2023
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Kuşe
Dili:
Türkçe
Kategori:
300,00TL
Aynı gün kargo
9789757641827
362934
Mekânsal Hafıza ve İstanbul: Kent ve Restorasyon Üzerine Düşünceler.
Mekânsal Hafıza ve İstanbul: Kent ve Restorasyon Üzerine Düşünceler.
300.00

 Kavramların ve kelimelerin anlamları üzerine düşünmenin, etkili bir bilinç inşa etmek için her zaman çok önemli olduğuna inanırım. Türkçemizde birbirine yakın anlamlara sahip çok sayıda kelime ve kavram bulunur. Ancak çoğunlukla günlük hayatta kullandığımız kavramlar üzerinde düşünüp, birbirine benzer sandığımız kelimelerin anlam ayrımlarının farkına vardığımızda, dil-düşünce derinliğinin önemini ve bunun kültürümüzü nasıl şekillendirdiğini kavramak mümkün olur. Bu konuya örnek "Sahiplenmek", "Saklamak", "Korumak", "Değer/ kıymet bilmek" gibi kelimelerin anlam ayrımı, mimari ve restorasyon alanındaki çalışmaların da nitelik ayrımını doğru anlatmakta etkilidir. Özellikle bizim gibi toplumlarda, "Sahiplenmek" öne çıkan bir duygudur. Değer atfettiğimiz mekânlara, durumlara, eşyalara davranışlarımız "Sahip olmak "hissi etrafında şekillenir. Paylaşmak yerine saklamak, biriktirmek hatta istif etmek, "Değer vermek yerine geçer. Ancak genel olarak sahiplenme duygusunun altında üç temel olgu vardır: yarar ve etki, kişilik ve kimlik, son olarak da mekân mülkiyetine sahibi olma. Dolayısıyla biz değer verdiğimiz eşya ve mekânları yeniden kullanıma açmak yerine onları sandıklarda saklamayı severiz. Bu "Koruma" anlayışı mimari faaliyetlerimizden önemli bir alan olan restorasyon çalışmalarımıza da yansır. Çokça dile getirilen popülist söylemler; olduğu gibi korumak, ilk yapıldığı zamandaki taşıyıcı sistemi muhafaza etmek, gelenek- sel malzeme ve yapım tekniklerini kullanmak, fonksiyonu değişmeyen, içinde insan yaşantısının devam etmediği bazı seyirlik yapılar için mümkün olabilir. Ne var ki yeniden hayat bulmasını, değişik fonksiyonlar da olsa içinde insan yaşantısının devam etmesini istediğimiz yapılar için ise mümkün değildir. Ne yazık ki bugün toplumumuzun büyük bir kısmı, "Restorasyon" kelimesinden, her şeyin ilk yapıldığı gibi kalması gerektiğini anlamaktadır. Bürokratik kademelerde oldukça yaygın olan bu düşünce, yeni atılımları önlemekte, var olan kültür varlıklarının tümünün müzelik bir obje olarak algılanmasına neden olmaktadır. Ülkemiz korunması gerekli kültür varlıkları açısından çok büyük bir potansiyele sahiptir. Tüm bu varlıkları insan yaşantısından uzak tutmaya çalışan, onlara seyirlik bir obje anlayışıyla bakan bir düşünce yapısının sonsuza kadar devam etmesi düşünülemez. Öte yandan bir mekânın kıymetini bilip korumak, onu bi'nevi sandıklarda saklamaktan ziyade o mekânı tanımak ve ondaki geçmişin izlerini bugünle sentezlemekle mümkündür. Dolayısıyla hafızasında barındırdıklarına saygı duymaktır çünkü hafıza bilinçtir. Biz ancak içinde yaşadığımız kentin hafızasını öğrenerek ve böylece kendi hafızamızı diri tutarak onu koruyabiliriz ve onun kıymetini bilebiliriz.

 Kavramların ve kelimelerin anlamları üzerine düşünmenin, etkili bir bilinç inşa etmek için her zaman çok önemli olduğuna inanırım. Türkçemizde birbirine yakın anlamlara sahip çok sayıda kelime ve kavram bulunur. Ancak çoğunlukla günlük hayatta kullandığımız kavramlar üzerinde düşünüp, birbirine benzer sandığımız kelimelerin anlam ayrımlarının farkına vardığımızda, dil-düşünce derinliğinin önemini ve bunun kültürümüzü nasıl şekillendirdiğini kavramak mümkün olur. Bu konuya örnek "Sahiplenmek", "Saklamak", "Korumak", "Değer/ kıymet bilmek" gibi kelimelerin anlam ayrımı, mimari ve restorasyon alanındaki çalışmaların da nitelik ayrımını doğru anlatmakta etkilidir. Özellikle bizim gibi toplumlarda, "Sahiplenmek" öne çıkan bir duygudur. Değer atfettiğimiz mekânlara, durumlara, eşyalara davranışlarımız "Sahip olmak "hissi etrafında şekillenir. Paylaşmak yerine saklamak, biriktirmek hatta istif etmek, "Değer vermek yerine geçer. Ancak genel olarak sahiplenme duygusunun altında üç temel olgu vardır: yarar ve etki, kişilik ve kimlik, son olarak da mekân mülkiyetine sahibi olma. Dolayısıyla biz değer verdiğimiz eşya ve mekânları yeniden kullanıma açmak yerine onları sandıklarda saklamayı severiz. Bu "Koruma" anlayışı mimari faaliyetlerimizden önemli bir alan olan restorasyon çalışmalarımıza da yansır. Çokça dile getirilen popülist söylemler; olduğu gibi korumak, ilk yapıldığı zamandaki taşıyıcı sistemi muhafaza etmek, gelenek- sel malzeme ve yapım tekniklerini kullanmak, fonksiyonu değişmeyen, içinde insan yaşantısının devam etmediği bazı seyirlik yapılar için mümkün olabilir. Ne var ki yeniden hayat bulmasını, değişik fonksiyonlar da olsa içinde insan yaşantısının devam etmesini istediğimiz yapılar için ise mümkün değildir. Ne yazık ki bugün toplumumuzun büyük bir kısmı, "Restorasyon" kelimesinden, her şeyin ilk yapıldığı gibi kalması gerektiğini anlamaktadır. Bürokratik kademelerde oldukça yaygın olan bu düşünce, yeni atılımları önlemekte, var olan kültür varlıklarının tümünün müzelik bir obje olarak algılanmasına neden olmaktadır. Ülkemiz korunması gerekli kültür varlıkları açısından çok büyük bir potansiyele sahiptir. Tüm bu varlıkları insan yaşantısından uzak tutmaya çalışan, onlara seyirlik bir obje anlayışıyla bakan bir düşünce yapısının sonsuza kadar devam etmesi düşünülemez. Öte yandan bir mekânın kıymetini bilip korumak, onu bi'nevi sandıklarda saklamaktan ziyade o mekânı tanımak ve ondaki geçmişin izlerini bugünle sentezlemekle mümkündür. Dolayısıyla hafızasında barındırdıklarına saygı duymaktır çünkü hafıza bilinçtir. Biz ancak içinde yaşadığımız kentin hafızasını öğrenerek ve böylece kendi hafızamızı diri tutarak onu koruyabiliriz ve onun kıymetini bilebiliriz.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat